20 Haziran 2011 Pazartesi

mutfakta.

"nasılmış, keyfi yerinde miymiş?" diye soruyor annem.

"bilmem ki" diyorum," son konuştuğumuzda sesi baya keyifsizdi aslında"

"e insan her zaman mutlu olamıyor ki" diyor annem.

"sabah yanımızdaki kitapçıdan güzel bir müzik sesi geliyor, o esnada çiçekleri kapının önüne çıkıyorum ve içimden ne güzel, ne mutluyum diye geçiriyorum, sonra dükkana bir müşteri giriyor, takılara bakıp, teneke mi bunlar diye soruyor, yok değil siz sobacılar çarşısına gidin diyorum keyfimin kaçtığını belli etmeden, sinirleniyorum, sonra dükkana öğretmenler geliyor, sen yokken günay hep seni sordu ne kadar çok seviyor seni diyorlar ve sonra birileri dükkanın önüne rujlarını sildikleri mendilleri atıyor, evlerinde de mi böyle yapıyorlar acaba diye kızıyorum.." anlatıyor annem. bu kadar basit aslında işte ve ben gülüyorum.

"okuduğum kitapta da diyor ki" diye devam ediyor. "yanlış olan zaten sürekli mutluluğu aramak"


"hep mutluluğu aramıyorum da anne" diyorum, "çok canım sıkılmasın yeter.."

ankara'dan mektuplar 2

sevgili sütlaç,


sanıyorum senin gittiğini yeni yeni idrak etmiş bulunmaktayım. ilk zamanlar tatile gitmişsin gibi geldi. sonraları annemler senin yanına geldi, sen geldin, onlar antalya'ya gitti derken, o karşamada da anlamadım.


ama ne zaman ki recep usta'ya 3 kişi gittik ve o yemek bile bana tat vermedi sensiz, işte o zaman gittiğin bir dank etti. dün de babamın evde gezmek suretiyle"telefon açalım bahar gelsin", "arayalım geri gelsin" diye diye dile getirdiği serzenişleriyle de tescillendi.


yalnız hepimizde meydana gelen tuhaf bir tuh hali var. o da yeni bir evimiz olduğu kavramı.yanına gelen teyzem gibi, annem de çok yakında yolcu gözüküyor senin eve doğru, "o evi" özlemiş. e sonra sen geleceksin ve sonra biz geleceğiz falan ve biliyorum ki günler geçecek ve güzel şeyler getirecek.


bugün sana masraf tablosu hazırladım. ilk maaşını aldığın günden, emekli olana kadar her ay masraflarını belirlemeni ve harcamalarını not etmeni, cebindeki paranı bilmeni ve paranın bereketli olup, hiç bitmemesini temenni ederim.


hiçbir zaman hiçbir şey için "ne gerek vardı be" deme. çünkü hayat sürprizlerle dolu. çünkü her zaman denemeye değer. ve şu da bir gerçek ki, çok istediğimiz şeyler gerçekleştiğinde o eski albenisini yitirir. ileride ya bana da bir iş teklifi gelmişti, gitsem ne olurdu acaba diye düşünmemek için gittin sen. pişman olmamak için, aklında kalmasın diye. canın sıkılınca hep bunu hatırla.


seni çok seviyorum, özlüyorum. ama kavuşmamıza ve ondan sonra da benim yine istanbul'a gelmeme çok az kaldı.mektubum bugün biraz karışık ve saçma oldu.

sevgiler.
not:haftasonu yapacağımız günde neler pişireceğimize karar vermeli ve güzel bir yaza merhaba partisi düzenlemeliyiz.

17 Haziran 2011 Cuma

unutmamak için.

Geçen cumartesi, son yılların en güzel cumartesilerindendi. unutmamak için yazmak gerek. Önce yukarıdaki minik kavanozlar, Hediye'nin ultra tatlı oğlu ali fiko'nun 1. yaş günü için yapıldı ve teslim edildi. Hediye'yi tanıyanlar Ali Fikret Bey'i sevmeye gitsin. tanımayanlar, tanışsın, sevmeye gitsin.Sonrasında büşra, bahar, reco ve merve 4'lüsü uzun bir aradan sonra bir araya geldi. reco bizi kırmadı, bütün gün her istediğimizi yaptı. the house cafe'de yenebilecek bir şey bulundu. şinitzel!
house cafe'de otururken, bir incir ağacına rastanıldı. ve eğer ben mascarpone peyniri yapmayı başarır ve tarifini de mutfakta2kişi'de yayınlarsam, bu durumda tarif için gerekli ana malzeme olan olmamış inciri, haziran ayı sonuna kadar house cafe'nin yanındaki apartmanın bahçesinden temin edebilirsiniz. (hırsızlığa teşvik mi oldu bu bilemedim)

ve sonra mehmet bizden usanıp da, bahçelinin girişinde bizleri bırakınca, güzel bir yürüyüş yaparken, bu bahçesi her zaman mükemmel olan apartmanın çimlerinde, fotoğrafta gördüğünüz arkadaşlarla karşılaştık. Kendileri bizi hiç iplemezken, bir teyze yemek vermeye geldiğinde, nasıl da koşarak demirlere atladılar, görülmeye değerdi.




Sonra büşra hanım bize bu dondurmayı tavsiye etti.


tadı kadar kapağındaki bulutlar da güzeldi.

kahve dünyasına gidildi.

en sevdiğim kahveli çikolatalardan alındı.

Bahar'la yine çılgınlar gibi alışveriş yapıldı. Zara'dan saten pijamaya benzer iki pantalon alındı ve bu esnada gülmekten ölündü.

Ve ve Bahar evdeydi bu harika bir şeydi. Kendisi gidip evin türlü köşelerine sarıldı.

Pazar olunca da annem için erken bir doğum günü kutlaması yapmak amacıyla kendi zeka ürünümüz olan bir pasta uydurarak saatlerce onu yapmakla uğraştık lakin sanırım hayatımızda ilk defa yenilemeyecek kadar iğrenç bir şey yaptık. Ama görüntüsü bir harikaydı.

Tabii pasta yapmaktan oy kullanmayı da unutmadık. Oy kullanmanın da bünyemde vesikalık fotoğraf çekilirken oluşan sıkıntıya sebebiyet vermeye devam ettiğini bir kez daha tecrübe ettim. Zaten oy kullanmak da vesikalık fotoğraf çekilmek gibi, hiç bir zaman sonuç istediğim gibi olmuyor.

Saçmalamayı da kesersem, bahar gitti. birlikte olmak güzeldi. reco büş bahar merve olmak daha da güzeldi.

sonra finalim de harika geçti.

bu hafta biraz zor geçti.

ama işte geçti.

bu aralar cumaları pazartesiye yakın durduğu için sevmeyecek kadar olumsuz olabilirim.

günleriniz güzel geçsin.

10 Haziran 2011 Cuma

i m no superman.

Sabah alarmım çalmadı. Biraz kafasına göre takılıyor sanırım. 8:12’de uyandığımda güne 20 dakika geç başlamıştım bile.Ders çalışmadım. En iyi ders çalışma noktalarım, metro/uzun yol otobüsü/Starbucks. Bu itibarla Kızılay’dan metroya binerek Batıkent’e kadar gitmeyi ve geri dönmeyi/Kırşehir’e bir otobüs yolcuğu yapmayı yolculuk sonrası Starbucks’a gitmeyi ve hafta sonumu bu şekilde değerlendirmeyi düşünüyorum.

Bazı günler çok yoğun. Haddinden fazla. Kürşad’ın önerisi zor olandan başla, kolayları sona bırak, ben zaten işleri sıraya dizene kadar zaman kaybediyorum, sonrası kolay!

Yarın Bahar’ım geliyor. Annemler Antalya’da. Uzun süredir evimiz böyle boş kalmamıştır herhalde. Ya da giden hep benmişim. Kalmak kötü.

Hafta sonunuz hiç bitmesiN:)

9 Haziran 2011 Perşembe

okusan da anlamazsın.

Dikkat:Bu yazı klişeler içerir.

Hepimiz yapıyoruz. Değmeyecek insanlara haddinden fazla değer veriyoruz diye hayıflanıyoruz.

Değerini değmezini de bırakıp, o insan bizi umursadığı kadar onu umursamak için üretilmiş bir yazılım olsa. Yüklesek ve umursama oranı, tarihlere verilen önem, hafızasında/kalbinde açılan yer, özleme seviyesi, karşısındakini dinleme, anlattıklarını akılda tutabilme kapasitesi vs. gibi değerlerini görebilsek karşımızdaki insanın. Sonra da oranlarla kendi oranlarımızı eşleştirsek. Karşılaştırılan oranlar birbirine denk değilse, seviyeyi azaltsak, arttırsak, denk getirsek. Ya da çok uçurumlar varsa o insanı bir tuşla silsek?

Güzel olurdu be.

Kararlar aldım. Ama biliyorum ki bu kararlar çözüm değil. Bazı kararlar sizi sadece daha uzağa fırlatırlar. Ama en azından uzaktayken uzaksınızdır.Metreler iyidir.

hatırlamayı unuttum

başka bir seçenek var mı? merak ediyorum.

7 Haziran 2011 Salı

rock dust star light



anladım ki insan severek yaptığı bir şeyi yapmak için asla yorgun olmuyor, bahaneler üretmiyor, uykusuz da olsa, hasta da olsa kaytarmıyor, işini şişirmeden yapıyor, en güzeli olsun diye uğraşıyor.


pazar gece eve gelmişim, sonra iş, üstüne ders derken, 10'da evde olabilmişim. ama kurabiye mi yapmam gerek. yaparım.mutlu olurum. gecenin bir yarısı da yaparım. görev bilinci. sabaha da mutlu kalkarım. mutluyum. fazla neşe var bugün bünyede. biraz sırıtıyor tabi. kürşadla kadehlerimizi paşabahçe'de sizin için kaldırdık. arada paşabahçede kadeh kaldırmak iyidir.kurabiyeleri baharsız yapmak kötü, bir o var. ama o da haftasonu burada. hayat güzel ya bazen. valla güzel. daçmin goş diyorum yerli yersiz.ha bir de max fm güzel ya böyle günlerde. rejimdeyim ben. vallahi billahi. iki yeşilçay rejimi, bol su, bir elma rejimi. yani bunları bi de istediğim her şeyi yiyorum. dün derste bodruma gidersem hangi kıyafetlerimi götüreyim listesi de yaptım zaten. hayal et. yaşa.

oysa yazıya ne kadar da normal başlamıştım.

6 Haziran 2011 Pazartesi

bir ilk bahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?


foto:evde ilk kahvaltı.

Cuma günü sevdiklerime kavuşmak için servise bindiğimde başladı şarkı; bir ilk bahar sabahı güneşle uyandın mı hiç diye. Arkamdaki çocuk bile bir duygulandı, sevgisiliyle paylaştı:)

Derken Gümüşsuyunda beni karşılamak için bekleyen 4 kafayı gördüm, taksimde sarıldım onlara.

Yani hafta sonu İstanbul, Bahar’la Reco’nun ormana bakan, güzel, aydınlık evi, evde ilk kahvaltı,kalabalık, neşe, alışveriş, güzel yemek, aile olmak, saçma sapan gülmek,”aa Hürrem”, “burnun düzeliyor mu şişirince”, “okuyom ben yaa” geyikleri, sıcak, çook sıcak, hamburger üzeri tatlı üzeri sushi üzeri dondurma, nişantaşı'nda 4 adet nişantaşını arama,top-shop bir güzelleşmiş mi ne nidaları, paşabahçe, tıs tıs otobüs yolcuğu, falan derken bitti.

Geride ayrılırken sımsıkı sarıldıklarım kaldı.


foto:m&k