29 Mayıs 2009 Cuma

Better Days

Herşey bir arkadaşımın sevgililer gününde, erkek arkadaşına ne hediye alacağını düşünmesiyle başladı. Ben de dedimki "gel kurabiye yapalım", güzel de bir kutu alalım. Derken geleneksel sevgililer günü, doğum günü, yılbaşı vb. günlerde, mutfağımızda yeri geldi askerdeki efe'ye , yeri geldi eren'in, kürşad'ın doğum gününe tepsi tepsi kurabiyeler pişti. Her geçen gün aramıza yeni kalıplar da katıldı. Bense yarın kukinin pastacılık kursuna başlıyorum. Heyecanlıyım, mutluyum. hemen yarın olsun istiyorum.Yepyeni güzel tarifler öğrenmek, her birini sevdiklerime pişirmek istiyorum.
Bu akşam da ODTÜ'de açıkhava sinemasında im juli'yi izlemeye gidiyorum.Öpüyorum:)

26 Mayıs 2009 Salı

?

Şemsiyenizi daha az ıslanıyım diye dolmuş basamaklarında kapamaya çalışıp, tam kapattığınızı sanırken şak diye açıp, dolmuşun ilk iki sırasını su içinde bırakıyor musunuz siz de?

Bazen okuduğunuz kitabın sürükleyiciliği sebebiyle yolda yürürken de kitap okumak istiyor musunuz*?

Eşşek ölüsü misali lap topınızı taşımaktan usanıp, keşke tekerlekli lap top çantası olsa diyor musunuz?

Basamakları çıkmaya başladığınız anda çaldığını duyduğunuz ev telefonu, anahtarlarınızı elinize alıp, kapıyı açmanızla hemen susuyor mu?


Ayakkabılarınız hep sağ ayağınıza mı vuruyor?

24 Mayıs 2009 Pazar

Bahri ve Ben.

Bahri dedi ki;
"Hayatımda ilk kez bir kaç gün sonra gidecek bir okulum yok"

Ben dedim ki;

"Çok sıkılırsan master a başlarsın, ama gidecek bir okulun olmaması durumun tadına vardığında herşey çok güzel olacak"

B:"O kadar güzel bir şeyse neden herkes okul bitiyor diye üzülüyor?"

M:"Çünkü daha okulları bitmedi de ondan"

Gerçekten de böyle düşünüyorum. Okulumu, o içimizdeki bitmez enerjiyle gecede 5 mekan dolaşmayı(hem de Ankara'da!!), öğrenci evlerini, çimlere yayılmayı, şenlikleri ve hatta dolu dolu geçen dersleri, uzun tatilleri, güne uyanıpta y"ok bugün gitmeyeceğim" deyip geri yatmayı çok severdim ben.

Ama para kazanmayı, eve gelince kalbimin ders çalışmıyorum stresiyle sıkışmamasını, haftasonlarımın ve hatta aylarımın final -vize bunalımında kaybolmamasını,ağzımda yaralar olmamasını, hep okunacak sayfa sayfa kitapların artık sadece araştırma yaptığım zamanlarda kütüphaneden alınıp şimdi bana çok daha anlaşılır gelmesini, bir aktiviteye ders çalışmam gerek diye değil, başka bir planım olduğu için katılamamayı, iş kıyafetlerimizle şıkır şıkır altın kızlarla buluşmayı inanın daha çok seviyorum.

Mezun olmayanlar, mezun olun, vallahi siz de daha çok seversiniz:)

Alışverişkolik

Bazen günlerden pazar bile olsa güzel olabiliyor. Mesela bugün annemi arkadaş gezmesine bıraktıktan sonra bahri'nin final projesi baskıları için soluğu bilkentte alıp, babamı optimum avm'ne gitme konusunda kandırabildim. Kafamda Pınar'ın ablasının düğünü için bütçemi çok
sarsmayacak lame olarak tabir edilen(hayatım boyunca dore ve lameyi karıştırdım) bir ayakkabıya ihtiyacım vardı. Aklımdaysa sürekli Optimum'da bulunan Nine West'ten böyle bir ayakkabı almak vardı ve NW'e girmemle ayakkabıyı
bulmam bir oldu:)
Foto'da gördüğünüz pembe elbise ile giymeyi planladığım ayakkabılarım ise sadece 44 lira.(Müge lira dememle çok dalga geçti, yaşlılar gibiymişim)Ve bugün anladım ki ben secret konusunda oldukça başarılıyım. Ayakkabıyı hangi mağazadan alacağımdan, rengine ve fiyatına kadar hayalimi kurduktan sonra tek iş uygulamaya geçmekte! Ayakkabılar kadar başka şeylere de konsantre olsam iyi olabilir aslında. Bir de bugün yine farkettim ki almayı en çok sevdiğim şeylerin başında elbise ve ayakkabılar geliyor! Elbisem ise Nabu'dan. Fiyatı 49 lira ve gerçekten şahane bir parça:P

Geleliim yanda gördüğümüz ayakkabı demeye kıyamadığım güzelliğe!Uzun süredir hayallerimi süslemekle beraber bana yakışıp yakışmayacağını bir türlü kestiremediğim bantlı tarzdaki bu ayakkabıya giyer giymez vuruldum. Ayağımda çok daha şahane durduklarını da söylemeden geçemeyeceğim:P Ancak fotosunu bu şekilde çekmek çok daha zahmetsiz oldu:)
Kotla, çarliston elbisemle, beyaz skiny jeanle hepsile şahane oldu. Ah süreyye yalçın olsayfım bikiniyle bile giyerdim.
Şimdiyse Mehmet'in ikea'ya gidipte beni unutmayarak getirdiği tarçın, vanilya ve çikolatalı mumlarımı yakmış keyif çatıyorum. Uzaktan gözüken foto karesindeyse Mehmet, Bahri, ben ve Büş. Fotoyu çeken Teyzem. Rumeli Hisarına kahvaltıya giderken, dünyanın en güzel kaybolmasını hisarüstünde otobüsten inerek yaşamıştık. Gülsima ve ben gördüğümüz herşeyi hayran hayran seyrederek, ağır ağır ilerlerken, Mehmet'i yavaşlığımızla çıldırtmıştık.
Bugünse dördümüzün bir arada olabildiği nadir günlerdendi. Eskiden hayat daha mı kolay dı neydi?Haftanız güzel olsuN:)

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Alerjiko!



Hayatımın 2-3 yılı dışında böyle bir derdim olmamasına rağmen son bir kaç yıldır bahar aylarının gelmesi ile birlikte alerjimle savaşmak zorunda kalıyorum! Öyle ki geçen sene,çizgi gibi olan gözlerim ve tahriş ola ola iltihaplarla bezenmiş boğazım iyileşsin diye doktor doktor gezip en sonunda iğnelerle anca kendime gelebilmiştim.


(İğne olmaya gittiğim yerde Bill Cosby tipinde zenci bir doktor da vardı ve ben hemşireler olmayacak ve o bana iğne yapacak diye her gün korkudan ölüyordum. Aslında kesinlikle ırkçı ya da çekingen/geri kafalı bir tip olmama rağmen bu bende bir fobi olmuştu. Derken bir gün secret misali korkumla yarattığım çekimden olsa gerek, geç bir saatte polikinliğe teşrif edip, yanımdaki bayanla iğne olmayı beklerken, korkulu rüyam doktor amca buyrun ben yapıyım iğnenizi demiş, ben teyzeye sıramı vermiş ve onlar ortadan kaybolur kaybolmaz da oradan sıvışmıştım. Daha sonra uzaktan hemşirelerin geri dönmesini beklemiş ve ancak onlar gelince iğne olabilmiştim. Dünyanın en uzun parantezi, dünyanın en gerzek davranışı.)


Bu senede boğazıma taraklar sokup kaşıma hissi uyandıracak kadar şiddetli gıdıklanmalarım, hapşırıklarım ve burun tıkanıklarım başlayınca geçen sene doktorumun , alerjinin başlamasını beklemeden ilaçlarını iç uyarısını dikkate alarak Aerius isimli ilacımı içmeye başladım.

Kaşıntılarım ve akıntılarım azalmakla beraber, her daim sersem gibi dolaşmak, yangı çıktı deseniz yirmi dakika kadar sonra ancak idrak edebilmek gibi yan etkileri var ve o da her alerji ilacı gibi beni uyutup duruyor. Ama kesinlikle cleratin ve clarinas kadar değil(yazılışları muhtemelen yanlıştır)bu yüzden "ilaç tavsiye edilir mi yuh be" demeyin, işte böyle de ederim.

Benim ne çektiğimi bir çeken anlar.


Kalın sağlıcakla.


Ha bir de 4 yılda geçer diyenler var bu alerji illeti için, aslı astarı var mıdır acaba?

21 Mayıs 2009 Perşembe

21 Mayıs Dünya Süt Günü!

Sabahın köründe henüz afyonum tam olarak patlamamışken çıkmakta olduğum metro merdivenlerinin sonuna gelip, işe gitmek için her gün geçtiğim Abdi İpekçi Parkı'na yöneldiğimde iki inek çıktı karşıma.

Bildiğimiz inek! Kanlı, canlı. Hem de süslü püslü, daha çok Heide'dekiler gibi, hatta biri sütlü kahve, biraz da minikçe! Ne oluyoruz dememe kalmadan, Dünya Süt Günü sebebiyle kurulucak standta yer almak üzere parkımıza teşrif ettiklerini anladım. Önce o an elimde bulunan minik sütüme baktım, sonra da ineklere ve teşekkür ettim kendilerine.

Bendeniz yaz sebebiyle ve nedenini anlayamadığım bir hızda aldığım 3 kiloyu vermek amacıyla her sabah nesfeat tüketiyorum ve dolayısıyla lıkır lıkır süt içiyorum. Geçen sene işe yaramıştı, tavsiye ederim. 14 günün sonunda ne kadar kilo verdiğimi de buradan ilan ederim:)

Hepinizi öperim.

Bu yazıyı şakır şakır yağmur eşliğinde yazarken, mini ineklerimizin durumuna üzülmedim çünkü onların pembe kulübeleri vaar,ıslanmazlaaaar!

Ha bir de kesilme dışında bir eylemde inekleri gördüğüme sevindim ben:)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Mai




Yaz geldi. Farkında mısınız? Telefonda Neyir'e "aşırı sıcak iyi ki ince giyinmişim" diyorum, o da cevap veriyor "sen zaten kalın birşey giymezsin ki!"Evet kıyafet açısından çok bir değişiklik yok, sadece üzerime palto ya da yağmurluk giymiyorum gibi bir şey, ama yaz gelince değişen şey; yüzkremimi sizlerle paylaşmayı bir borç bilirim(Bu nasıl saçma sapan bir bağlamadır:))Öncelikle uzun süredir kullandığım yanda fotosu bulunan DDF'nin süper ötesi nemlendiricisinden vazgeçtim sanmayın! Kendisi su gibidir, kokusuzdur, yumuşacıktır, yağsızdır, eğer sivilceli ya da kuru bir cildiniz varsa birebirdir.
Ancak güneşten korumamaktadır.Dolayısıyla geçici bir süreliğine servis dışı kalacaktır.

Bugüne kadar da yaz aylarında dahi kendisini kullanmış, kavurucu sıcaklara çıkmadan da plajda kullandığım sebamed ve benzeri ürünlerle cildimi korumaya çalışmıştım.Ara ara da annemin laroche'unu ve çoğunlukla da cildimi vıcık vıcık yapan 50 faktörlü adını hatırlayamadığım bir kremi tercih ettim.

Ama hepsi yüzüme elli kat fondoten sürmüşüm gibi bir ağırlık hissi vermekteydi ve çok da yağlıydı.Dertler derya olmuştu, ta ki avéne nin 50 faktörlü yüz kremi ile tanışıncaya kadar...


Tamam belki DDF'm kadar değil ama, oda ince, oda yapışkan değil, oda ağırlık yapmıyor suratımda! Ben onu çok sevdim. Güneşi görünce bir bir burnumun üzerinde beliren çillerim de sevecek!Ben ki güneşe tapınan bir insanım ama artık dur dedim, o halde herkes güneşten korunabilir:)Tavsiye ederim.


(Yazık DDF'm fotosunun yanında pek bir minik kaldı ama olsun)

17 Mayıs 2009 Pazar

Haberin Yok!

Yoğun ve de yopyoğun bir haftaydı. Yopyoğun da artık ne demekse! Pazartesi ve salı haftasonu uyumayı hayal ederek başlamıştı. Uyku ve daha çok uyku, bütün istediğim buydu. ÇarşambaHacettepe'de Kenan D. konserinde, geçmiş şenlikleri düşününce hiç eğlenmediğimi, durmadan yediğimi, (hamburger, sucuk ekmek, patates kızartması, lokma tatlısı)balerine binip çığlıklar attığımı anımsıyorum.Perşembe ise bitmek bilmedi. Akşama doğru işten çıkmak üzere hazırlanırken, önce karakolda sonra nezarethanede buldum kendimi;sanık müdafii olarak. Yine çok üzüldüğüm ve sarsıldığım, bu meslek iyi midir kötü müdür ikilemine takılıp kaldığım anlardan biriydi. Her üzüntüyü sırtlanmanın fazlasıyla fazla geldiği zamanlardan...

Derken kendimi arabadan atıp, kafamı dağıtmaya kararlıyken , telefonda annemin ağlamaklı sesi.Dayım, hastane, kalp krizi, korku, yine hastane,dualar, bekleyiş, derken cumartesiye doğru yavaşladı birşeyler,iyi haberler, korkumuz azaldı.Dayımsa şimdi iyi.

Hafta sonu ise en kayda değer şey Baharla kararlı bir şekilde yürüyüşe başlamamız oldu. Hoş öyle abartmışız ki şu an yürüyemiyoruz, orası ayrı bir konu.

Bugünse bahçeli'de salonda öyle boş boş otururken, eskiden kalma bir günü yaşıyormuşuz gibi hissettim. Zeyneple oynadık, legolarla havuza tramplenden sonra yüzyılın buluşu yatan arabalar icat etti Bahri. Zeynepse bayıldı bu fikre.

Akşamsa Topshop'ın artık Ankara'da olmayacağı haberi ile sarsıldık. Sevgilinin başka bir şehre taşınması gibi. Artık o yine hayatımızda olacak ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İş çıkışı bir kahve içmek gibidir güzeller güzeli bir elbise alıp keyiflenemek. Olmayacak artık. Ama biz Bahriyle kredi kartımın kesim tarihini takip eden haftasonu en az iki ayda bir eskiden olduğu gibi İstanbul Nişantaşındaki yerini talan edeceğiz.Oysa Ankara'da Ankamall'de açılıp sevinçle coştuğumuz gün daha dün gibi...Ha oradan ne alıyordun da bu kadar üzülüyordun diyorsanız hepsinin fotosunu çekip koyarım, şaşarsınız:( Bahrininse bu konuda çok daha dokunaklı bir yazı yazacağından şüphem yok.

Ve şu an ben yarın ne giyeceğime karar verdim, bir de ütülersem süper olacak.

Tüm bunları merak ettiğiniz için yazmış olamam değil mi?
Foto:Arkadan benim saçlarım, yanımda neyir, tombik kollarım, neyirin mp3ünü açmasını beklerken anı değerlendiren ben,mp3 ü açam neyir,arkadaki adam, adamın sohbet ettiği fotoda gözükmeyen ultra güzel bir kızla, normal bir kız daha.

10 Mayıs 2009 Pazar

Pırlantalar Gününüz Kutlu Olsun!

Anneler Günü ve Sevgililer Günü vb günlerin yukarıdaki isim başlığı altında kutlanmasını teklif ediyorum. Pırlanta reklamlarından kusacağımı bildiriyorum.Babalar günü bile söz konusu gün kapsamında kutlanabilir, neticede baba olunmasına vesile olan kişiye pırlanta alınmalı gibi bir çıkarım yapılabilir. Hatta ramazan ve kurban bayramına ek olarak ayrı bir bayram olarak 3/4 gün kutlanabileceği gibi, en azından bir gün resmi tatil yapılabilir.

Ha bir de "bi tek annem olsun bana bir şey olmaz" reklamından da nefret ediyorum. Annesi olmayanlara ne olacak?

Erguvanlar

Perşembe sabahı erken bir saatte gelen telefonla devre dışı kaldım ben bir süreliğine. Telefonun ucundaki ses ağlıyor, ben ne yapacağımı bilmiyordum. Neyir babasını kaybetmişti. Önce altın kızlara haber verdim. Sonra duruşmaya girip Yudumla İstanbula koştuk.Aklımda hep İstanbula gitmek erguvanları görmek vardı Mayısta, ama keşke böyle olmasaydı...

Bazı anlar var ki, insanın elinden hiçbir şey gelmiyor. Sadece öyle durup, ara ara yanındakinin elini tutabileceğin, sarılıp acısını kendine almaya çalıştığın anlar var. O ağladıkça çaresizleştiğin, öylece kalakaldığın...

Bir de kardeş kadar yakın olmak var, gece herkesin nasıl sığdınız dediği bir yatakta pınar yudum merve ve neyir olarak sığmak, pınarı uğurladıktan sonra da didemi aramıza almak var, birlikte olmak, paylaşmak destek olmak var. Çokça üzüldüm ama birbirimize sahip olduğumuz için çok da sevindim, ne kadar şanslı olduğumuzu anladım bir kez daha...

Zeki Amcamızla çok güzel yemekler yedik biz, tatillere gittik, kahveler yaptık ona, tavla oynadık, anılarını dinledik,gece gezmelerimiz sonrası sabaha karşı uykusundan uyandırdık onu... Biz hepimiz kardeş olmuşuz arkadaş olduğumuz günden beri ve ailelerimiz de ailemiz olmuş onu anladım. Bir de ilk defa büyüdüğümüzü hissettim bu kadar net. Mekanı cennet olsun.
Foto:2006 Mayıs İstanbul (Didem/Merve/Yudum/Neyir)

5 Mayıs 2009 Salı

Hıdırellez.

Bugün hıdırellez. İlk hıdırellezimi hatırlamadığıma göre oldukça uzun süredir devam ettirdiğim bir ritüel olsa gerek.

Benim içi hıdırellez, renkli kağıtlara, renkli kalemlerle çizilmiş kalpler, evler, arabalar, insanlar, güneş ve denizdir. Bu minik kağıtları güllerin altına gömeriz, bazen de üşenir kırmızı kurdeleler bağlarız gülün dallarına, toprağa da ağaç dallarıyla resimler çizeriz.Dileklerimse belki kendi halinde istekler olduğundan gerçekleşmiştir hep.

Mesela bugün Utkuyla konuşurken o "50 milyon dolar yeterince somut bir dilek olur mu acaba?" dedi, bu denli somut dilekler nedense benim bunca sene hiç aklıma gelmedi.

Ama bir keresinde bir dergide Sagrada Familia’yı görüp, kesip ve gömüp, sonrasında oraya gitmişliğim vardır.Hiç bitmeyecek bir okulu 4 yılda bitirip 4 hıdırellezi de bu dilek uğruna heba ettiğimi söylemeye gerek yok sanırım.

Birkaç sene öncesindeyse may fest. dönüşü içimizden ikisinin kafası güzelken, karşı komşunun bahçesindeki güllere akın ettiğimiz esnada polislerce basılıp, “gençler her şey yolunda mı ,piknik mi yapıyorsunuz” gibi neşeli sorulara muhatap olmuşluğumuz da vardır. Neyse ki teyzem olay yerine geceliğiyle teşrif ederek, masum olduğumuzu kanıtlamıştır.

Bu seneyse yılbaşında ben zaten istediğim her şeyi bir deftere yazdım. Yavaş yavaş listede eksilmeler olmaya başladı bile.O yüzden deftere yazmadığım ama çok istediğim bir şey var aklımda, dileğim de o olacak. Tabi yine gökten paralar yağarken, kendimi sevdiklerimle dolu bir kalabalıkta, güzel evler, arabalar, plaj ve deniz içinde,dünyanın dört bir yanında, yıldızlarla ve ayla, çiçeklerle, böceklerle resmetmeyi ihmal etmeyeceğim. .Yanlız bu seneye mahsus dileğimi nasıl resmedeceğimi ya da ona uygun bir fotoğraf bulup bulamayacağımı bilmiyorum. Hayırlısı diyorum. Ben her sene bahar geldi diye seviniyorum, bir şeyler istemenin keyfine varıyorum. Siz de tutun bir dilek, deniz varsa da yakınınızda ona atın. Gerçek olsun.